Varlığın verilerinin kaynağı Varlık’tır. Yazarın öz kaynağı “Varlık” isimli kitaptır.
Türkiye’mizde birkaç yıldır herkesin ağzına sakız ettiği “Allah ile kullarının arasına kimse giremez” sözü Protestanlığın kurucusu Martin Luther’e aittir. Şimdi, Martin Luther’in Tanrısı kimdir? Martin Luther’in Tanrısı “İsa Mesih” tir. Pavlus Felsefesini kabul eden Hristiyan çoğunluğun “İlah- Tanrı” dediği “Hz. İsa” dır. İş böyle olunca, yani Hz. İsa “ilah” bilinince, o zaman Papa yeryüzünde İsa’nın temsilcisi olduğunu iddia etmektedir. İlah’ın temsilcisi ise bir nevi Peygamberdir. Şimdi Luther bu temsilciyi (Papayı) aradan çıkarmak için böyle bir iddiada bulunuyor, yani “İlahın temsilcisi olmaz” diyor ve böylece Peygamberliği inkar etmiş oluyor. Bu görüşü Muhammediliğe ve Museviliğe tatbik etmeye kalkarsak, o zaman Hz. Muhammed, Hz. Musa ve Hz.Davut’u da “Allah’ın Resulü” kabul etmememiz gerekir. Çünkü kesin olarak Hz. Muhammed, Hz. Musa, Hz. Davud Allah’ın Resulüdürler. İşte onlar Allah’ın mümessili sayılırlar. Zira, bizim İlahımız “İsa” değildir. Yani Muhammedilerin ve Musevilerin İlahı İsa değildir. Onların ilahı, Hz.İbrahim’in tek İlahıdır. Hz. İbrahim’in ilahı, evrenin yaratıcısı, alemlerin Rabbi olan, tek bir ilah ALLAH’ tır. Biz Muhammedilerin ve Musevilerin Allah’ı tek bir ilahtır. Yaratıcıdır.
Luther’in bu görüşünü ne Muhammediler, ne de Museviler kabul edemez. Çünkü Peygamberler, Allah ile kulları arasındaki vasıtadır, araçtır ve bu kesin olarak böyledir. Eğer bu görüşü Muhammediler, Museviler kabul edecek olsa, Peygamberlerin kesin olan aracılığı kabul edilmemiş olur ve onlar Peygamber- Resul olmaktan çıkar. Nitekim, Luther’in “Allah ile kulu arasına kimse giremez” görüşünü Hıristiyanların % 90 unu temsil eden Katolikler, Ortodokslar, Süryaniler ve Protestan olmayan Ermeniler de kabul etmez, yani Hıristiyanların %90 ı Luther’i dışlar.
Ama gel gör ki, bizdeki ilahiyatçıların zannedersem çoğu ve Vahhabi Mezhebinde olanlar bunu sürekli olarak vurgulamakta, hatta ellerinden gelse bu görüşü, devlet laik olmasa, tıpkı Vahhabiler gibi devletin resmi görüşü haline getirmek istemektedirler. Tekrar vurguluyorum; Luther’in ve Hristiyan çoğunluğunun ilah dediği “Hz. İsa Mesih”tir. O nedenle Luther’in “Allah ile kulları arasına kimse giremez” görüşü Muhammedliğe, Yahudiliğe, Hz. İsa ve Havarilere, İsa’yı Allah bilmeyen, Allah’ın oğlu bilmeyen İsevi kardeşlerimize de terstir.
Bütün İsevi- Hristiyan Kardeşlerimize diyeceğim o ki: Markos İncilinin 12.Babı (Bab, 12 Ayet:28-30) aynen şöyledir. “İsa’nın insanlarla güzel güzel konuştuğunu gören bir bilgin- alim (bir haham olabilir) İsa’ya sordu ve dedi ki: “Ya, İsa en güzel emir-buyruk hangisidir?” Hz. İsa da şöyle cevap verdi: “En güzel buyruk: Rabbin yanında başka ilah kabul etmeyin ve Rab Allah’ı bütün kalbinizle, bütün aklınızla, ruhunuzla ve bütün varlığınızla sevin.” dedi ve Allah’ın sözünü şöyle nakletti: “Ey İsrail! Rabbın yanında başka ilah yoktur, ve Rab Allah’ı ruhunuzla, aklınızla tüm varlığınızla sevin.”
Bu ayet, zaten Tevrat’ın Tesniye kısmında da aynen vardır. Allah’ın Hz. Musa kanalıyla ilettiği “Allah Birdir” sözüdür. Hz. Davud’un mazmurlarında da (Zeburda): “Allah’a eş koşmayın, Allah birdir” ayeti vardır. Zaten Kur’an’da “Allah Birdir. O’nun şeriki, ortağı, misli, benzeri yoktur” ayetleri pek çok yerde geçmektedir. Sürekli “La ilahe illallah- Allah’tan başka ilah yoktur” işlenir. Markos’un dışında diğer İncillerde, Tevrat’ta da aşağı yukarı, içerik olarak aynısı yer almıştır. Dört İncilde de Allah’ın birliği vurgulanmıştır. Hz. Musa’nın 10 Emrinin bir. emri aynen şöyledir: “Ya Musa, Rabbın yanında başka ilah kabul etmeyeceksin”. Bu 10 emri üç din de kabul etmiştir.Muhammediler ve İseviler zaten Tevratı kabul ederler.
Ayrıca bu Hıristiyan Kardeşlerimizden bir şey daha rica ediyorum ki: Dört İncilde de Allah İsa’ya hitaben “Ey Oğul” demez, “Ey Oğul!” kelimesi İncil’de yoktur. Çünkü Havariler Allah’ı “BİR” bilirler. Ancak Hz. İsa Allah’ın kitabında “Benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz anlamında: “Benim de Babam, sizin de Babanız” diyor. İbranice de “Rab - Eb” “baba” anlamında kullanılır. Köleler içinse “abd” “oğul” anlamında kullanılır. Buradaki “Eb-Baba” kelimesi tıpkı bir babanın çocukları üzerinde “mürebbilik - rablık” etmesi anlamınadır. Babada Rububiyet sırrı vardır, yani rububiyet gölgesi vardır. Mesih “baba” kelimesini “rab” anlamında kullanmıştır. Şimdi, Allah’a “baba” denmez. Eğer Allah’a “baba” dersek, o zaman baba erkek olduğu için, Allah erkek olur ve cinsiyet akla gelir. Halbuki Allah, erkek ve dişi değildir. Allah nurdur ve nur parçalanmaz, sonsuzdur, kenarsızdır; İki kenarsız var olmaz, öyleyse Varlığın Birliği zorunludur. Ayrıca İncil’in aslı Aramice yazılmıştır. Hz. İsa okuma yazma bilirdi. Kur’an’da Allah’ın İsa’ya okuma yazma öğrettiğinden söz edilmektedir. Hz. İsa ve Hz.Meryem Tevratı okurlardı, bilirlerdi.
Pavlos, havari değildir. Sözü edilen “Allah’ın Oğlu- Teslis Teorisini (Baba-oğul- Ruhul Kudüs Üçlemesini) Pavlos bir felsefe olarak Hristiyanlığa getirmiş ve yorum yapmıştır. İşte bu yüzden Hristiyan Kardeşlerimizden dileğim; Tevratı ve İncili iyi okusunlar. Pavlos kıyas yoluyla bir yorum yapmıştır. Yoksa İncil’de oğul kelimesi geçmez. Pavlosun bu görüşü bir felsefedir. Ama ne yazık ki Hıristiyanların çoğu bunu kabul etmiştir, İsa’yı çok sevdiklerinden aşırı gitmişlerdir.
Gerçek şu ki; Allah’ın Ruhu vardır ve Allah’ın Ruhu, Allah’ın mukaddes sıfatı - niteliğidir. Güneş ve ışınları gibi. Yani, Ruh Allah’tan ayrı ikinci bir varlık da değildir. Tıpkı güneşin ışınlarının Güneşten ayrı bir varlık olmadığı gibi.Ruh, bir özne değildir. Allah sıfatı, niteliği Emri bir durumu olan Ruhundan bedenimize üfürmüştür. (Sad, 72) Beden, topraktan olmuştur ve tekrar geri bozulup toprak olur. Bu bozulmaya “ölüm” denir. Beden son bulur. Güneş ve ışığı öncedir, Ama gölge sonradan olmuştur, gölge yapaydır ve sonradan olmuştur ve son bulur. … Allah ve Ruh da birbirinden ayrı değildir. Beden ise tıpkı gölge gibidir. Bedenin ve gölgenin yapı olarak ruhla ve ışıkla hiçbir ilişkisi yoktur. Bu nedenle, böyle bir üçleme düşünülemez. İsa Mesih Peygamber bedenini Meryem Anadan almıştır, onun için kanı akmıştır. İlah ve Ruhun kanı olmaz, ilah ve ruh yemek yemez. Halbuki İsa Havarileriyle Şükran Yortusunda yemek yemiştir.
“Allah Bir” diyen İsevilere, Hz. İsa’ya ve tüm Peygamberlere selam ediyorum.
İsa Mesih'in yaratılışıyla ilgili önemli bir not :
İSÂ MESİH(A.S)‘ İN YARATILIŞI HAKKINDAKİ SON SÖZ
Âdem’in bedeni topraktan yaratılmış, sonra ruh üfürülmüştür. Âdem’in çocuklarının da; bedeni ana karnında yaratıldıktan sonra, belirli bir ayda ‘Ruh’ üfürülmüştür. Zira ‘Ruh’ üfürülmemiş insanda, ‘Akıl’ olmaz. Hayvanlarda aklın olmadığı gibi. Hayvanlarda Allah’ın Ruh’u’ yoktur. Hayvan ve bitkilerde sadece organik can vardır.
Ancak, Hz.İsa Mesih’in yaratılışı, ‘Üçüncü Bir Yaratılıştır’. Durum şöyledir: Önce, Allah, Meryem’e İsâ’nın Ruh’unu üfürüyor. Sonra, Meryem’in kanından, O’na beden örüyor. Bu, diğer bütün insanların yaratılışının tersidir. Kesin olarak İsâ, bedenini, kanını, ve sûretini beşer olan ’Meryem’den almıştır.
Bunu şunun la örnekleyebiliriz;
İpek böceği, önce Dut’un yaprağını yer ve kendine koza yapar.Ve o kozanın içinde kalır. Sonra, kozayı deler ve uçar.
İşte Hz. İsâ’nın yaratılışı da, tıpkı bunun gibidir. Önce, ‘Ruh, Nur’, Meryem’in rahmine üfürülüyor. Çünkü, ‘Meryem’in içine üfürdük’ diyor. Dikkat edilirse, ruhumuzu üfürdük demiyor; ruhumuzdan üfürdük buyuruyor.
Sure-i Enbiya’da Allahutaala,
”Velleti ahsenet ferceha, fene fehna, fiha min ruhina( O kız ki, (Meryem) ırzını, namusunu korudu, Biz O’na ruhumuzdan üfürdük” buyuruyor.
Âyet şu şekilde devam ediyor:
“Veceelneha, Vebneha Âyeten Lil Âlemin. O’nu (Meryem’i) ve Oğlu’nu Âlemlere ayetimiz kıldık (Mucizemiz). Yani Meryem, kocasız doğurdu, İsâ’da babasız yaratıldı.”
Bu Âyetle; Meryem’e üfürülen Ruh’un ikinci bir Ruh olduğu, (yani Hz.İsâ’nın ruhu olduğu) anlaşılmaktadır. Ve Ruh’umdan üfürdüm diyor, tıpkı Âdem hakkında buyurduğu gibi.
Aynen Âdem için de,
“Venefehtu fihi, min ruhi (Âdem’e Ruhumuzdan üfürdük)” buyurduğu gibi.
Öyleyse, Allah’ın bir İlk ve Büyük Ruh’u var ki; Tasavvufta buna, Hakikat-i Muhammediye denir. Büyük Muhammedi (Külli) Ruh, ‘Ebul ervâh, Ebi Mukaddes’ (Ruhların babası , Mukaddes Baba) İşte bu Ruh-u Azam’dır. En mukaddes Ruh’dur. Külli (bütüncül) Ruh’dur. Bütün İnsan’lara bu ruhdan üfürülmüştür. İşte Allah’ın ‘Ruhum’dan dediği Ruh bu Ruh-u Azam’dır. Hz.Muhammed’in ‘Allah, önce benim ruhumu, önce benim nurumu halk etti.(yaptı)’.dediği bu ilk ruh; Ruh- Azam, Hz.Muhammed’in pâk ve mukaddes ruhudur. Ebul Ervâh’ dır. Bütün ruhların, ruhani babası ve Menbaı ’dır, Özü ve kaynağıdır. O’na selat-ı selâm olsun. Allah beşeriyeti bu mukaddes ve muazzez Ruh-u Azam’a bağışlaya…
Hz.Muhammed hakkında ki:
“ Ene Evvelul Âbidin.(Ben kulların ilkiyim)” ayeti de ilk olduğunu vurguluyor. Hz Muhammed(A.S)’in pâk Ruh’u, Allah’ın ilk Ruh’udur. İlk tecellisidir. Taayyünü evvel (İlk belirtisi, görüntüsü) dir. Doğa’daki şafağın atışı gibi. Şafak Güneşin kendisi değil, ama Güneşin rengi- niteliğidir-sıfatıdır. Yani Ruh’u Âzam, Allah’ın Zâtı değil, Ama Âllah’ın zâti sıfatıdır-niteliği-nasıllığıdır.
Hali’dir. (durumudur. Nitekim ‘Emr’, Hal-durum demektir. Durum, Hal sahibinin vasfı-sıfatıdır. Allah ‘ruh’ için, deki ‘Ruh, Rabbımın Emrinden’dir’ buyurmaktadır. Emr, Hal, durumdur.Hal-durum sıfattır-niteliktir. Öyleyse, Ruh Allah’ın bir hali, bir durumudur, Zati sıfatıdır. Allah’ın zatı Nur’dur, Allah’ın durumu da Nur’dur.
Son söz “İnsan’a; Âdem’e önce beden yapılmış, sonra ‘Ruh’dan bir ruh üfürülmüştür’.
İsâ Mesih’in yaradılışında ise, önce Ruh, Meryem’in rahmine üfürülmüş, sonra Meryem’in kanından, O’nun bedeni yaratılmıştır. Tıpkı Âdem gibi, İsâ’nın da bedeni yaratıktır, Mahlûktur, Cisimdir, Yapaydır.
“ Ya İsâ, inni mütevveffike ve rafiuke, ileyye. (Ya İsâ ben seni öldürdüm ve kendime yücelttim(kendi katıma)”
İşte bu Âyette buyurulduğu gibi, sanki bu: ipek böceğinin kozasını delip, kozayı terk edip göğe uçtuğu gibi; Mesih(A.S)’de ölmüş ve bedenini terk ederek, Ruh’u Allah’a yücelmiştir.
Yani ceset yücelmiş değildir.Çünkü beden ölmüştür. Ölü beden, cisim, madde Allah’a yücelmez.
Soyut olan Ruh yücelmiştir.
Dip Not: “Göklerdeki ve yerlerdeki askerler Allah’ındır”(Fetih 4,7) Bunların hepsi, Allah’ın kuludur. Allah, kullarını kulları ile korur ve Allah, kullarına kulları ile yardım eder. Yani Allah, “Müsebbibül Esbab” dır. Yani sebeplerin sebebidir. İlk sebep, ilk neden Allah’tır. Allah, sebepler yaratmıştır. Sebepler inkâr edilemez. Allah, alemleri ve insanı sebeplerle yönetir. Yani esbab, inkâr edilemez. Sebeplere uymak, Kur’an’ın emridir. Sebeplere uymayan ve onlardan yararlanmayan helâk olur. Allah’ın yardımı; kulları ile kullarına yardımıdır. Bu bir gerçektir. Pratik hayatta da apaçık görülmektedir. İlahi hiyerarşiye uymak lazımdır. Uymayan helâk olur. Bir kadın, çocuğunu doğurup, çocuğunu terk edip “O’nu Allah korusun, O’na Allah yardım etsin” derse, böyle bir şey sapkınlık olur.
Enbiya-evliya, alim muallim kişilerdir. Alim olmadan ilim öğrenilemez. Allah, ilmini bizzat Peygamberlere öğretir. Peygamberler de insanlara öğretir. Alim bir araçtır, inkar edilemez. Alimsiz ilim olmaz. Allah’ın enbiya ve evliyasına (dostlarına) selam olsun. HAMD ALLAHINDIR. “Allah’ın ıstıfa (seçtiği) seçkin kullarına selam olsun.”(Neml 59)
Enbiya ve evliyadan himmet istemek, onların duasını istemektir. Dua istemek ise caizdir. Veli kelimesinin çoğulu evliyadır. Kur’an’a göre “Müminlerin başta velisi-dostu Allah’tır. Sonra Hz.Muhammed(S.A.V), sonra da müttaki müminlerdir.” (Maide 55) Ayrıca “Melekler de müminlerin velileridir.”( Fussilet 31) Müşrikler ise oyma putları, senemleri veli-dost edinmişlerdir.
Kâzım YARDIMCI (Adıyaman'lı) 17 EKİM 2004
Dip Not: “Göklerdeki ve yerlerdeki askerler Allah’ındır”(Fetih 4,7) Bunların hepsi, Allah’ın kuludur. Allah, kullarını kulları ile korur ve Allah, kullarına kulları ile yardım eder. Yani Allah, “Müsebbibül Esbab” dır. Yani sebeplerin sebebidir. İlk sebep, ilk neden Allah’tır. Allah, sebepler yaratmıştır. Sebepler inkâr edilemez. Allah, alemleri ve insanı sebeplerle yönetir. Yani esbab, inkâr edilemez. Sebeplere uymak, Kur’an’ın emridir. Sebeplere uymayan ve onlardan yararlanmayan helâk olur. Allah’ın yardımı; kulları ile kullarına yardımıdır. Bu bir gerçektir. Pratik hayatta da apaçık görülmektedir. İlahi hiyerarşiye uymak lazımdır. Uymayan helâk olur. Bir kadın, çocuğunu doğurup, çocuğunu terk edip “O’nu Allah korusun, O’na Allah yardım etsin” derse, böyle bir şey sapkınlık olur.
Enbiya-evliya, alim muallim kişilerdir. Alim olmadan ilim öğrenilemez. Allah, ilmini bizzat Peygamberlere öğretir. Peygamberler de insanlara öğretir. Alim bir araçtır, inkar edilemez. Alimsiz ilim olmaz. Allah’ın enbiya ve evliyasına (dostlarına) selam olsun.
HAMD ALLAHINDIR. “Allah’ın ıstıfa (seçtiği) seçkin kullarına selam olsun.”(Neml 59)
Enbiya ve evliyadan himmet istemek, onların duasını istemektir. Dua istemek ise caizdir. Veli kelimesinin çoğulu evliyadır. Kur’an’a göre “Müminlerin başta velisi-dostu Allah’tır. Sonra Hz.Muhammed(S.A.V), sonra da müttaki müminlerdir.” (Maide 55) Ayrıca “Melekler de müminlerin velileridir.”( Fussilet 31)
Müşrikler ise oyma putları, senemleri veli-dost edinmişlerdir. Müşrikler, sanemleri, oyma put(uyduruk ilahlar) ilah edinirler.
O uyduruk ilahlardan yardım beklerler. Ve o uyduruk ilahları veli-dost edinirler. Bu koyu bir cehalettir. Müminler Allah’ı ve Allah’ın velileri olan enbiyalarını-dostlarını veli-dost edinirler. Onlardan dualarını ve himmetlerini isterler. Bu anlamda onlardan yardım istemiş olurlar. Yani enbiya ve evliyadan, müttaki müminlerden dua-yardım istemek onların duasını istemek anlamınadır. Onların duası müstecaptır. Veli sözcüğünün Arapça anlamı dosttur. Çoğulu vardır. Çoğulu evliyadır (dostlardır) “Sizin veliniz, dostunuz Allah’tır ve Allah’ın Resulü Muhammed’dir ve namaz kılan, zekat veren, müminlerdir (müttaki müminlerdir) onlar Hak’kın önünde eğilenlerdir”. (Maide 55)
Bu ayette açıkça “Allah velidir, Hz.Muhammed de velidir ve müttaki müminler de velilerdir” buyurulmaktadır. Ayeti inkar etsek küfürdür. Ayrıca müşrikler “Biz bu putları veli edindik” demiyorlar, mabud edindik ki Allah’a yaklaşalım” diyorlar. Müminler, Allah’tan başkasını mabud ilah edinmez. Hiçbir mümin evliya ve enbiyaya “Bunlar ilahtır, bunlar mabuddur” demez. Bütün Müslümanlar “LAİLAHEİLLALLAH” deyip, Allah’ı bir bilirler. Allah’ı bir bilmeyen tek bir Müslüman yoktur. Muğalata (demogoji) yapıp, Müslümanlara iftira edilmemeli, sataşılmamalıdır.
Müminler, Evliyaları Allah’ın dostu bilip, Allah’ın sevgili kulu bilip bundan ötürü onlara sevgi ve saygı göstermekte, onlardan dua istemektedirler. Dua istemek de yardım istemektir. Allah, Sure-i Muhammed de Peygamberimize hitaben
“Bil ki Allah birdir. Sen kendin için de müminler için de(mümin erkekler ve mümin kadınlar) Allah’tan mağfiret iste” (Muhammed 19) buyurmaktadır. Bu ayette Peygamber Efendimize müminlerin mağfiretini, af olmalarını istemek hususunda Peygamberimizi aracı kılmıştır. Müminlerin birbirlerine duası, dua etmesi haktır.
İyyake sözcüğündeki “KE” “SEN” zamiridir. “KE” zamirinin başına “İYYA” konularak seni-senin anlamını alır. “İYYA” nın tek başına anlamı yoktur. Fatiha suresindeki “İYYAKENESTAİNU-SENİ İNAYETÇİ EDİNDİK YA DA SENİN İNAYETİNİ İSTERİZ” anlamınadır. Allah, doğrudan yardımcı anlamını ifade eden Nesir(Yardım Eden) ismini kullanır. Müstean-Mümin-İstiane inayeti ifade eden Müstean ismini kullanmıştır. Tabii ki inayet geniş anlamlıdır. Yardım anlamını da kapsar. Ama daha başka anlamlar da taşır. Ve inayet geniş anlamlı olduğu için Allah’a mahsustur. Kur’an’da “NASİRİN- yardım edenler” geçer. Ama inayet ve istiane edenler geçmez, bu bir.
Ayrıca İyyake-sana-seni zamirinin başından “İnnema, ennema(ancak yalnız edatları olmadığı gibi) An-min (den dan) edatları da yoktur. Seni-senin anlamına olan ayetini, ancak ve yalnız senden yardım isteriz tercümesi yanlıştır. Allah’ın kelimesinin başına ancak- yalnız den-dan edatları mealciler tarafından eklenmektedir. Ve Allah’ın Kelamını değiştirmektedirler. Doğrusu ancak senden-yalnız senden yardım isteriz değildir. Doğrusu şudur: “Senin inayetini isteriz” dir. Bakın başında ne ancak ve yalnız anlamına gelen “İnnema-ennema” edatı ve ne de “Den-dan” anlamına gelen An-Min edatları vardır. Bunlar ayete beşer tarafından ilave edilmekte, Allah’ın ayeti tahrif edilmektedir. Bu da iki.
Namaz ibadettir. Huzuru İlahide, ayakta edeple durulup doğrudan, Allah’a niyaz, münacat edilmektedir ki; ibadetin içinde, Huzuru İlahide tabii ki doğrudan Allah’tan inayet yardım istenir. PADİŞAHLARIN PADİŞAHI ALLAH’IN HUZURUNDA. Ve ibadetin içinde O’ndan başkasından yardım istemek zaten imkansızdır. Huzuru İlahi de O’ndan başkasından yardım istemek mümkün değildir. ZİRA ALLAH'IN HUZURUNDA İKEN ONDAN BAŞKASI ZATEN YOKTUR. Ama namazın dışında sailin, isteyenler vardır. Nasirin yardım eden vardır. Sosyal yardımlaşma caizdir. Ve Allah yardımlaşmayı emir ve teşvik etmiştir. “Huve Mevlaküm ve huve hayrin nasirin –Allah sizin(müminlerin) efendisidir ve O yardım edenlerin hayırlısıdır.” (Enfal 40)Tabii ki, her işte her konuda Allah, en hayırlı olandır. Ayrıca yukarıdaki Ayette Allah yardımcıları olduğunu da beyan buyurmaktadır.
Ayrıca Kur’an’da şu ayetler de vardır:
“İstekte bulunanları, isteyenleri boş çevirmeyin.” (Mearic 25)
“İçinizden mal sahipleri ile fazilet sahipleri, olmayanlara-yoksullara versinler.”(Nur 22)
Dünya malı zaten malüm, somuttur. Fazilet ise Allah’ın “fazıl” isminden gelmektedir. Soyut bir gerçektir. Allah bazı kullarına, kendi faziletinden vermiş olduğunu bu ayetle belirtmektedir. Fazilet maddi bir sıfat olmayıp, manevi bir sıfat-niteliktir. İşte bu fazilet sahiplerinden feyiz istenebilir. Fazilet sahipleri de yoksul olanlara verir ve bu fazilet ve feyzin olmayanlara verilmesini, yukarıdaki ayetle Allah istemektedir. Fazilet sahipleri sabikundur-ileri geçenler-ileri geçenler-mukarrebunlardır.-Allah’a yakın olanlardır(Evliyalar-Allah’ın dostları)
“İleri geçenler, ileri geçenler-onlar mukarrebunlardır. Allah’a yakın olanlardır.”(Vakıa 11)
“Muttakiler cennetlerde “müttakiler” muhakkak cennetlerde, nehirlerde, doğruluk otağında ve muktedir meliklerinin Allah’ın indindedirler(katında, yanındadırlar)”(Rahman 54, 55)
Ayrıca Allah Medineli Müslümanlar için Ensar (yardımcılar) buyurmaktadır.(Haşr 9)
Demek ki başta Allah ve Resulü ve Allah’ın insanlara yardım eden kulları da vardır. Hani Allah’tan başka yardımcı yok idi ve Allah’tan başkasından yardım istenmezdi. Bu yazdıklarımız hep Kur’an ile sabittir. Ayrıca bu yardımlaşma konusunda bir çok Hadisi Şerifler vardır. Sizleri yormamak için ayetlerle yetiniyoruz. Tabii ki en başta yardım Allah’tandır. En hayırlı yardımcı Allah’tır. Her işte her konuda en hayırlısı Allah’tır. Sevgi ve saygılarımla müminlerin birbirine maddi manevi yardım etmelerini diliyorum. Zaten bu müminlerin de görevidir. Bilvesile hepinizin gözlerinden öperim.
* * *
“Allah’ın izni olmadıkça bir kimsenin iman etmeyeceğini anlamazsanız üzerinize ricis (kir, pislik) yağar.” (Yunus 100) Bu ayetin muhatapları müminlerdir.Bu ayet, kesin olarak imanın Allah’ın bir hidayeti ve rahmeti olduğunu kimsenin Allah’tan istemedikçe iman edemeyeceğinin kesin delilidir. Bu ayet, müminler tarafından başkalarının imana zorlamaları üzerine yani illa ki “iman etmeyenler de iman etsin” diye zorlamaları üzerine Allahuteala müminlerin bu çabadan vazgeçmesini istemiştir.
İman vehbidir. Kesbi değildir. Yani iman, Allah vergisidir. İnsanın kendi kazancı değildir. “Allah dilediğine hidayet eder” Öyleyse iman sırdır ve mucizedir. Peygamberlerin, Allah’ın sevdiği kullarının yüzündeki Nuranilik, fazilet ve sevimlilik imanın dışa vuruşudur, dışa yansımasıdır. İmanı anlamak isteyen, yüzü nurlu olan müminlerin simasına baksınlar. İman müminlerin nurani ve sevimli yüzlerinde görünür. Kalptedir ama gerçek müminlerin yüzüne yansır.Allah gerçeği arayanlara hidayet buyurur ve gerçek müminleri korur İnşallah.
KAZIM YARDIMCI(ADIYAMANLI)
ADIYAMAN-TÜRKİYE