Mucize

Bir de Peygamber Efendimizin mucize gösterip göstermediği tartışılmaktadır ki bunu eskiden Hıristiyanlar yapardı. Şimdi mâlesef sözde din ulemamız! yapmaktadır. Bir defa Peygamberler mucize, gösterme kabiliyetinde yaratılmışlardır. Mucizeyi, Peygamberlerin İnsani-beşeri yanı göstermez. Ruhani yanı gösterir. Ve Rabbın izni ile olur. Önceki Peygamberler, halka açıktan mucize göstermişlerdir. Efendimizin (S.A.V.) mucize göstermemesinin sebepleri vardır. Hatta Efendimiz bazı zamanlar, mucize izni de istemektedir. Rabbimiz Allahü Teala’nın cevabı, “0 inanmayanlara ne göstersen yine de inanmayacaklar’ (Enam: 25) şeklinde olmuştur: “Elif lâm mim râ. Bunlar Kitabın Âyetleridir; Sana Rabbinden indirilen haktır, fakat insanlann çoğu inanmazlar”. (Ra’d-1) “Andolsun ki, onlara kendilerinden bir Resul de gelmiştir ve Onu yalanlamışlardır”. (Nahl: 113) ”Bunun sebebi şudur: Çünkü onlar, dünya hayatını Âhiretten daha üstün sevmişlerdir ve çünkü Allah, kafirler güruhuna hidâyet etmez”. (NahI: 107) “Andolsun bunu insanların ibret almaları için aralarında çeşit çeşit suretlerde anlatmışızdır. Fakat insanların çoğu ille nankörlük yapmak üzere dayattılar (inatlarından dönmediler)”. (Furkan: 50) Ayrıca halkın tamamına açıktan mucize gösterilirse, Onların gene de inanmayacakları bunun sonunda o halkın helak edileceği olgusu vurgulanmaktadır. Eski Peygamberler zamanında böyle olmuştur: “Nuh kavmi de gönderilen elçileri yalanladı”. (Şuara: 105) “Sonra bunun ardından geride kalanlan boğduk”. (Şuara: 120) ** “Âd (kavmi) de gönderilen elçileri yalanladı”.** (Şuara: 123) “Lut (kavmi) de gönderilen elçileri yalanladı” (Şuara: 160) ** “Sonra ötekilerini hep yıktık, helâk ettik”.** (Şuara: 172) Ayrıca, önceki Peygamberler zamanındaki Kâfirlerin, Mekke kafirlerinden daha şiddetli kafirler oldukları açıkca belirtilmiştir: Peygamberimiz (S.A.V.) zamanında, köylü arabların yani kırsal kesimde yaşayan kafirlerin, Mekke ve şehirlerde yaşayan kafirlerden daha şiddetli (ilkel) kafirler olduğu: ** “Bedevi A’rablar küfür ve nifak bakımından (şehirlilerden) daha beterdir. Allah’ın, Resulüne indirdiği (hükümler)in sınırlarını bilmemeleri de daha çok onlara layıktır...”. “(Bedevi) A’rablardan öyle kimse vardır ki (Allah yolunda) harcayacağını bir angarya sayar ve (ondan kurtulmak için) sizin üstünüze belalar gelmesini bekler durur. 0 belalar kendi** başlarına olsunl..” (Tevbe: 97-98) Âyetlerinde izah edilmiştir. Peygamberimlzin mucizesi, şehir halkına yöneliktir. Çünkü Efendimlz kentlidir. Kentte ise çok insan yaşar. Mucize gösterildiğinde inanılmazsa, o şehir halkı tamamen helak olur. En önemlisi, Peygamber etendimizin halkın geneline mucize göstermemesi; O’nun mucize gösterme kabiliyetinin (haşa) bulunmadığı anlamına değildir. 0 da diğer Nebiler gibi Nebi’dir. Dört büyük Resul’dan en büyük Resul’dür. Çünkü 0, sondur. Son gelen daima bir evvelkinden daha mükemmeldir (tekâmül sırrından). ** 0, son Nebi’dir ve ÂIemlere rahmettir.** Bu nedenle tabii ki 0 en mükemmel Nebi ve Resul’dur (S.A.V.) Peygamberler, gaybı bilir. Bizim Peygamberimiz de bilir. Allah’ın izin verdiği kadarını açıklar ve Rabbin izniyle büyük mucizeler gösterirler. Peygamberimiz, insanlar helak olmasın diye topluluklara aleni (açıktan) mucize göstermemiştir. Ancak inananlara ya da inanmaya meyil etmiş olanlara “Kalbi mucizeler” göstermiştir. Hz. Ebubekir’le mağarada ikisi yalnız iken Ona “sekine” inzal olmuş; hüznü kederi giderilmiş, kalbi tam mutmain kılınmıştır. Hz. Resul (S.A.V), arkadaşına: ** “...fi’l Gâri iz yakulü lisahibihi lâtahzen... - Mağarada iken arkadaşına (sahibihi) dedi ki: “Üzülme! Allah bizimle beraberdir!”**(Tevbe: 40) buyurmuş, Allah da, Resulünü teyiden Sekine’sini inzal etmiştir. Bu, Peygamberin büyük mucizesidir ve Kur’an ile sabittir.

Kur’an’da sonradan olacak olaylar, önceden bildirilmiştir: A) Rumlann, tekrar İran’a glreceği: ”Yakın bir yerde. Halbuki onlar (Rumlar) yenilmelerinin ardından yeneceklerdir. Birkaç (3-9) yıl içinde...” (Rum: 3-4) B) Mekke’nln fethedileceği: “Biz sana apaçık bir fetih verdik. Allah, senin günahından, geçmiş ve gelecek olanı bağışlasın ve sana olan nimetini tamamlasın... Ve Allah sana şanlı bir zafer versin”. (Fetih: 1-3) C) Ehl-i Kitab’a ait birçok yerlerin Müslümanların eline geçeceği: “Kitab Ehlinden, onlara yardım edenlerini de kalelerinden indirdi ve kalplerine korku düşürdü. Onların yerlerine, yurtlarına, mallarına ve henüz ayak basmadığınız diğer topraklara da sizi mirascı yaptı...” (Ahzab: 26-27) D) Efendimizin (S.A.V.), Mirac ettiği bir gece Mescid-i Haram’dan (Kâbe’den), Mekke’den Kudüs’e gittiği, Hakka yüceldiği, Sidre-i Münteha’ya, Kab-ı Kavseyn’e, yani yedi kat göklerin üstüne yükseldiği: “Şanı ne yücedir 0 Allah’ın ki, kulunu bir gece Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksa’ya yürüttü. Bunu hem kuluna Âyetlerimizden bazılarını gösterelim, hem Onu Âyetlerimizden biri olarak gösterelim diye yaptı. Gereğince işiten, en iyi biçimde gören O’dur’. (İsra: 1) E) O’nun sözünün heva, boş olmadığı; sözünün vahiy olduğu, Allah’ın en büyük Âyetini gördüğü ki Allah’ın Vechi’dir, yüzüdür. Basiret-i Kalbiye-i Muhammediye Âyetle de sabittir: - “Andolsun o yıldıza aktığı zaman ki, 0, hevadan, kuruntusundan birşey konuşmaz. Kendisine vahyedilen, vahiyden başka birşey değildir. O’nu müthiş kuvvetleri olan biri öğretti. 0 güzellik ve güç sahibidir, Hak huzurunda dosdoğru ve düzgün durmuştur. 0 sırada O en yüksek ufuktaydı. Sonra yaklaştı ve O’na doğru sarktı. Yakınlığı iki yay aralığı kadar veya daha azdı. 0 sırada vahyetti kuluna vahyettiğini. O’nun gördüğünü gönlü yalanlamadı. O’nun gördüğü üzerinde onunla tartışıyor musunuz? Andolsun ki 0, O’nu birde inişinde gördü”. (Necm: 1-13) Ayrıca, “Söyle ben ve bana biat edenler, basiret üzerindeyiz”. (Yusuf: 108) Aleyhisselat Efendimizin daha birçok mucizeleri, Efendimizin Hadisleri ve Hadis-i Kudsi’lerle sabittir. Efendimiz, genellikle kalpleri iyice yatışsın diye Mü’min Ashabına ve çoğu zaman gizli olarak mucize göstermiştir. ** Kalabalıklara, mucizeden imtina etmiştir. İnanmayanların helak olacağını bildiğinden, Alemlere rahmet olduğundan ve son Peygamber olduğu için. Yoksa şanı yüce Efendimizin mucize gösterme kabiliyetinden mahrum olduğu için değildir. Maazallah, böyle bir inanış, O’nun Peygamber, Nebi ve Resul olduğunu inkar etmek olur. Nebi ve Resuller, mucize gösterebilir. Peygambere maddi- Mânevi tam Varis olan Veliler de **“keramet” gösterir. Tasavvufçuların, Eş’arilerin, Maturidilerin ve Ehl-i Sünnet’in ve Şia’nın görüşü de budur. Sonra Rabbımız, “gözler Allah’ı görmez” buyurmamaktadır. “Gözler, Allah’ı ihata edemez”. (En’am: 103) buyurmaktadır. Tabii ki gözler, Allah’ı kaplayamaz. Kaplarsa Allah, sınırlanmış olur. Halbuki Allah, ucu bucağı olmayan sınırsız sonsuz Vücud’dur (Valıktır). Sonsuz Nur deryasıdır. Sonsuz, sınırsız olduğu içindir ki 0, eşsiz bir’dir. Mutlak Vahid’dir. Zira iki sınırsız Varlık olmaz. Gözler, Allah’ı gördüğü kadar görür. Nitekim gözler denizin de, dünyanın da, göğün de tamamını göremez. Ama bu demek değildir ki gözler denizi, dünya ve göğü görmez. Nitekim Rabbimiz, gözler beni görmez buyurmuyor gözler beni ihata (kaplama) edemez buyuruyor. Allah ise gözleri de ihata (kapsama) etmesinin yanısıra her şeyi ihata eder. Bu Âyet, Kalp Gözünü de kapsamına alır. Kalp gözü de sınırsızı tam göremez. Ancak bazan Rab, suret-i İnsana da tenezzül eder. “Elâ innehu bikülli şeyin muhit- Ve OAllah herşeyi ihata etmiştir (kaplamıştır)”. (Fussilet: 54) “0 gün Mü’minler, yüzleri parlak olarak Rablerine nazar edecekler, bakacaklar”. (Kıyamet: 22-23) Âyeti de bu anlattıklarımızın delilidir. Bu konuda Yüce Peygamberimiz Muhammed Mustafa’nın (A.S.) mübarek sözlerinden bazıları: “Allah’ın birtakım kulları vardır ki; Onların bedeni dünyadadır, ama kalpleri arş altında”. “Rabbımı güzel bir delikanlı şeklinde gördüm”. “Rabbımı, Rabbımla anladım”. “Benim Allah ile öyle bir vaktim olur ki; oraya ne yakın bir melek sızabilir, ne de Nebi veya Mürsel sızabilir”. Hz. Ali (k.v.) Efendimiz buyuruyorlar: “Görmediğim Allah’a kulluk etmem”. Hz. Ömer (r.a.) buyururlar: “Kalbim Rabbımı, Rabbımın nuru ile gördü”. (136) İşte yukarıdaki Âyetlerin bildirdiklerinin hep doğru çıkması, Peygambere (S.A.V.) gelecekte nelerin olacağının bildirilmesi; hem gaybın bildirileceği gerçeğini bize verir; hem de bunlar Peygamberimizin mucizesidir. Kur’an’ın O’na inzali, gaibden değil midir? Ve mucize değil midir? (137) Cebrail ve Ruhlar, gayb Âleminden değil midir?... Kur’an, Allah’ın Kelamıdır. Gaybi’dir. Mucizevi’dir. Kur’an’ı, Peygamber düşünerek veya okuyarak kendi aklıyla yazmamıştır. Bir insana Vahy’in, İlâhi Mesaj’ın gelmesi, 0 insanın bizzat mucizesi ve gaybtan haber veren bir Peygamber olduğunun delilidir. Nebiler, Resuller, Velilerin hepsi İnsan-ı Kâmillerdir. İnsan-ı Kâmil, dış beşeri yönüyle Abd; Rabbın Sıfatlarıyla sıfatlanan Kudsi Ruhuyla İlâhi’dir. Hakka Ârif, Aziz’dir. Zira Ruh, Allah’ın emridir, Kelimesidir. Sıfat-ı Zât-ı Bâri’dir. Peygamberimizin ruhu ise Allah’ın ilk Ruhudur. Ruh-u Âzam’dır. Ruhların menbaı, kaynağıdır. Külli Ruh’tur. “Adem, suyla balçık arasında iken ben yine Peygamberdim”. (138) ve; ** “Seni (Ya Muhammed) Âlemlere rahmet olarak gönderdim”** (Enbiya: 107) ** “Sen olmasan eflaki - Âlemleri yaratmazdım”.** (Kudsi Hadis) Yukarıdaki Hadis-i Şerif ve Ayetle de bu durum sabittir. 0 hem İlk Ruh, hem de güneş gibi Ruh-u Âzam’dır.

İşte bundan dolayıdır ki 0 en büyük Peygamber, Seyyide’l evvelin vel âhirindir. Önceklerin de, sonrakilerin de seyyidi, efendisidir. Peygamberimiz (S.A.V.), Mukaddes ve Muazzez Efendimizdir. Övüncemizdir. Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala âliseyyidina Muhammed. Velhamdülillahi Rabbi’l Âlemin. Allahu a’lem. En iyisini Allah bilir.

136) SırrüI Esrar, Seyyid Abdülkadir Geylâni, S.54, Çev.A.Akçiçek, Rahmet Yayın. İst-1968 137) Sevgili Peygamberimiz buyururlar: “Şu bir gerçek ki bana lutfedilen en büyük mucize, Allah tarafından bana vahyedilen Kur’an’dır”. “Başka mucize veilmedi” buyurmamaktadır. Tabiiki -Allah’ın kitabı Kur’an’ı Azimüşşan en büyük mucizedir. Tevrat, Zebur, İncil’de Musa, Davud ve Mesihe verilmiş büyük mucizedirler. Peygamberimize Kur’an’dan başka daha pek çok mucizeler verilmiştir. Öncekilere verildiği gibi. Buhari, Sahih, Kur’an’ın Faziletleri. 138) Tirmizi, Sünen, Menakıb-I. İbn-i Hanbel, C.4, S.66

Paylaş: